Son yıllarda kadına yönelik şiddet olayları, toplumda derin yaralar açmaya devam ediyor. Bu durumun son örneği, bir annenin kızıyla birlikte hayatına son verilmesiyle acı bir şekilde gündeme geldi. Olayın detayları, sadece cinayetin vahşetini değil, aynı zamanda yaşanan ihmal ve görmezden gelme süreçlerini de gözler önüne seriyor. Eşine yönelik tehditlerden dolayı psikolojik olarak çöküş yaşayan kadın, daha önce de “Sonum iyi olmayacak” diye çevresini uyarmıştı. Bu trajedi, sistemin şiddet mağdurlarına yeterince sahip çıkmadığı gerçeğini bir kez daha ortaya koydu.
Olay, geçtiğimiz günlerde şehir merkezinde yaşandı. 35 yaşındaki kadın, eşi tarafından kızıyla birlikte acımasızca katledildi. İlk bulgular, cinayetin öncesinde kadının eşine karşı sürekli bir korku içinde yaşadığını göstermekteydi. Önceki gün çevresine “Beni ve kızımı tehdit ediyor, sonum iyi olmayacak” şeklinde ifadelerde bulunmuş, fakat bu uyarılara gerektiği gibi karşılık verilmemişti. Psikolojik şiddet ve fiziksel tehditle geçen günler, kadının birçok kez polise başvurmasına neden oldu. Ancak, güvenlik önlemleri yetersiz kaldı ve zamanında müdahale edilmedi. Bu durum, kadının yaşadığı korkuyu ve çaresizliği daha da derinleştirdi.
Bu trajik olay, sadece bir aile dramı değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dair birçok sorunun da bir yansımasıdır. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi gerektiğine dair yapılan çağrılar, genellikle toplumun her kesiminden duyulmakta. Fakat, bu çağrılar çoğu zaman eyleme dökülmeden kalıyor. Kadınların yaşadığı tehditler, yeterince dikkate alınmıyor ve bu da mağdurların daha büyük risk altında olmasına yol açıyor. Olay, cinsiyet temelli şiddetin önlenmesi için acil adımlar atılması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor. Kadınların hayatı, sadece kendi iradesiyle değil, çevreleri tarafından da desteklenmelidir. Mağdur kadınlar, duyacakları destek ile hayatta kalma mücadelesi veriyorlar.
Bu trajik cinayet, sistemin, özellikle de hukuk ve güvenlik mekanizmalarının kadınları korumada ne denli yetersiz kaldığını gözler önüne seriyor. Kadınların şiddet gördüklerinde başvuracakları mekanizmaların güçlendirildiği, toplumda cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, herhangi bir tehditle karşılaşan kadınların sesinin duyurulabildiği bir yapıya ihtiyaç var. Kadın ve çocukların güvenliği, toplumsal bir sorumluluktur ve bu tür olayların bir daha yaşanmaması için tüm toplumun elini taşın altına koyması gerekmektedir.
Bu olayın ardından sosyal medya platformlarında hızla yayılan tepkiler, toplumun cinsiyet temelli şiddete karşı duruşunu da göstermiştir. Kadına yönelik şiddetle mücadele etmek için daha fazla farkındalık yaratılması gerektiği, birçok bireyin ortak görüşü haline geldi. Kadın hakları savunucuları, bu olayın ardından artık daha fazla ses yükseltmekte ve ilgili mercilere taleplerini iletmekte. Medyada yer alan bu tür olaylar, sadece birer haber olmaktan öte, toplumun dikkatini çekmeli ve bu konudaki duyarsızlığı ortadan kaldırmalıdır.
Sonuç olarak, eşi tarafından katledilen bu kadın, sadece bir kurban değil, toplumumuza bir aynamadır. Her biri, “Bu benim başıma gelmez” düşüncesi içinde yaşam mücadelesi veren kadınlar için bir uyanış olmalıdır. Kadınların ve çocukların güvenliğinin sağlanması, sadece onlara değil, tüm topluma yapılacak en büyük yatırım olacaktır. Bu tür trajedilerin önlenmesi, toplumsal bir sorumluluk olmanın ötesinde, insanlık adına bir gerekliliktir. Hayatını kaybeden tüm kadınlar adına, bu cinayetlerin son bulması için seslerimizi yükseltmeye devam etmeliyiz.